bugün
yenile
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adaletiyle nam salmış ikinci halifedir. kendisiyle ilgili bir anektod için; buyurun
      0ah be recep reis siporsözlük'ten link vermişsin - vito corleone 29.08.2017 00:41:17 |#3427454
    2. 13
      +
      -entiri.verilen_downvote
      en sevdiğim tarihi-dini şahsiyetlerden. büyüleyici bir kişilik. ikinci halife. kendisine ölümü hatırlatması için bir kişi tutar ömer. o kişi her gün gelip "ya ömer ölüm var" der. bir gün yine bu şahıs gelip "ya ömer ölüm var" demek isterken o kişiye ak düşmüş saçını gösterip "artık söylemene gerek yok" der. "ölüm artık bedenimde." adaleti dillere destandır. adalet mülkün temelidir lafı kendisine aittir. mustafa kemal atatürk ve karl marx kendisinin hayranıdır. bir gün eğrilirsem beni kılıcınızla düzeltin cümlesi de yine kendine aittir. sıfır ego, sıfır kibir. kusursuz.
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adalet timsali, 4 büyük halifeden 2.si.
    4. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aynı isme sahip olduğum adalet timsali büyük halife
    5. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adalet mülkün temelidir sözünün sahibi, büyük insan, mevcut yöneticilerin örnek alması gereken insan.
    6. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adaletin simgesi
    7. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "dağlara buğday dökün, müslüman bir ülkenin kuşları açlıktan ölmüş demesinler" diyen bir insan.
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      mesai bitince (ya da o zaman ne deniyorsa) devletin mülkü olan mumu söndürüp kendi parasıyla aldığı mumu kullanan büyük şahsiyet. hatta bir rivayete göre bu kadar dikkatli olmasına rağmen çok uzun süre öbür tarafta yargılandığı söyleniyor (?) rivayetin aslını bilen varsa yazıversin.
      2o rivayeti bilmiyorum ama kendisi vefat edince melekler sorguya gelir rabbin kim? diye sorduklarinda siz buraya miliyonlarca kilometre uzaktan geldiniz rabbinizi unutmadinizda ben 2 metre toprağın altina girdimde mi rabbi mi unutcam diyerek melekleri gönderdigi rivayey edilir. allah sırf hz. ömere mahsus o sorguyu yapmamistir. benim bildiğim kendi işini yapacağı zaman normal mumu sondurup kendi mumunu yakarmis. o zamanlar beytul-mal cok önemliydi. devletin mali yani. simdide önemli ama takan kim? - miritticuvvv 21.01.2016 01:32:34 |#2878423
      1ya sanırım oğlu hz. ömer vefat edince babasını rüyasında sırf devlet adamı olduğu için 40 gün boyunca elleri yukarıdan bağlı halde sorgulandığını görmüş. bu tarz bir şeydi. - olsadaolurolmasada 21.01.2016 22:23:44 |#2519601
    9. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      peygamberimizin "allah'ım iki ömer'den birini islamla şereflendir." duasına nail olan şahsiyet. kendileri peygamber efendimizi öldürmeye giderken müslüman olmuşlardır. islam devletini sistemleştiren kişi olarak da bilinir. bir çok kurum hz. ömer döneminde acılmıştır. (bkz: adalet)
    10. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ister islam ister baska kulturlerde olsun adaleti temsil eden kisileri severim. ayrica devlet anlayisini, devletin halka karsi olan sorumluluklarini bildiginden ve buna gore yonettiginden kendisine saygi duyarim.
    11. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kız kardeşinin evine geldiğinde evden gelen kur'an sesini işiten hz. ömer "göklerde ve yerde ne varsa allah'ı tesbih etmektedir..." diye başlayan kur'an ayetlerinden (taha ve hadid surelerinin ilk ayetleri) etkilenerek müslüman olmuştur. işimanlıktan sakının
    12. -2
      +
      -entiri.verilen_downvote
    13. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''bir insanın şöhretine ve görünüşüne aldanma namaz ve niyazına bakma aklına ve doğruluğuna bak.''
    14. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      allahım çok mal verip azdırma. az verip başkasına el açtırma. yeterince ver. bu çok fazla mal ile oyalanmaktan daha hayırlıdır.
    15. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      4 büyük halifeden biridir.heybetli ve adaletli yapısıyla örnek gösterilir.
    16. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "inandığın gibi yaşamazsan, yaşadığın gibi inanmaya başlarsın"
    17. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adını duyduğumda aklıma gelen ilk şey kısaca (bkz: adalet) ne kadar doğru bilemem.zamanında yaşamadım. bize aktarılanlardan, anlatılanlardan öğrendiğim şey adil olması. ben aktarılanların, anlatılanların yalancısıyım.
    18. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adalet mülkün temelidir. (hz. ömer)
    19. 12
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''insanların en cahili, ahiretini başkasının dünyası için satandır.''
    20. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "namaz kılan yaşlıyı severim ama namaz kılan gence aşığım."
    21. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      abdurrahman şeref laç'ın hz. ömer hakkında yazdığı iki ciltlik kitap bu büyük sahabi ve islam halifesi hakkında en doğru bilgiyi edinmek açısından kıymetli. tavsiye ederim.
    22. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "eğer benden sonra peygamber gelseydi, ömer olurdu." hz. muhammed (sav)
    23. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      halifelerden ikincisi olan hz. ömer kureyş'in ileri gelenlerinden, sözü geçen kudretli bir sahabeydi. bu nedenle o müslüman olunca -hz hamza gibi- müslümanlar çok kuvvet kazanmıştır. bu kadar kudretli ve sert mizaçlı büyük sahabe bile imansız gitme korkusuyla hüngür hüngür ağlayacak hassas ve iman dolu bir kalbe sahiptir. -hz.ömer ki, yolda karıncaları ezerim korkusuyla ayağına hal hal gibi yürüdükce ses çıkaran ziller baglayan, -hz ömer ki, efendimizin 'benden sonra peygamber gelecek olsa bu ömer olurdu' sözüne mazhar olmus insan, -hz ömer ki, efendimizin bir hutbe sırasında işaret ve orta parmağını yanyana getirip 'ömerle benim aramda (peygamberlik arasında) şu iki parmağım kadar bir fark vardır' dediği insan, -hz ömer ki,allah islamı ömer'in eliyle yayacak / allah dinini ömer'in eliyle tamamlayacak' denilen insan, -hz ömer ki, firat kenarında bir oğlak kaybolsa (yahut bir kurt kuzuyu kapsa) korkarım ki allah bunu kıyamet gününde ömer'den sorar diyip bunun korkusuyla adalet terazisini en hassas tutan insan.. -hz ömer ki,eğer bir kişi cennete gidecek deseler bu belki benimdir ümidiyle sevinir, eğer bir kişi cehenneme gidecek denilse yine bu ben olurum korkusuyla irkilirim diyebilecek insan.. -ve daha dünyada iken cennetle müjdelenen -aşere-i mübeşşereden- olmasina rağmen imansız giderim diye hüngür hüngür ağlayan bir insan. sübhallah bu ne iman! cenneti garantilemiş gibi davranan bizlere ne büyük örnek.. son olarak, bide d.erzincanlidan hz ömer'i yazmak istiyorum. "hak ve batılı ayıran faruk yeryüzünün adalet timsali seytanin bile yolunu değiştirdiği heybet korkunun giremediği kalbin sahabi islamin yeryüzüne uzanan eli ismini duyunca hizaya gelir beşer hattabın oğlu; hz.ömer." edit: kendisi en sevdiğim, bana en çok hitap eden sahabe olması bakımından kendisine ekstra bir hayranlığım vardır. bu nedenle onu yazmaya doyamıyorum. allah, günümüz dünyasında ömer gibi adaletli olabilmeyi nasip eylesin.
      0amin - kara12 26.05.2017 20:30:11 |#3520408
    24. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      adalet mülkün temelidir sözünün sahibi islam halifesi. siz sözlük yazarlarıyla beni çok etkileyen hemde hz. ömer adaletini daha iyi anlatacağına inandığım bir anekdot paylaşmak istiyorum. hz. ömer’in halifeliği döneminde şam valisi olan ve hz. peygamber (s.a.v.)’in arkadaşlarından olan sad b. ebi vakkas (r.a.) şam’daki bir camiyi genişletmek ister. bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. ancak şam’da yaşayan bir yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. vali arsasının değerini fazlasıyla verse de yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir. arsasını kaybeden yahudi, komşusu olan bir müslüman’a derdini anlatır. sızlanır. bana zulmedildi, der. müslüman vatandaş da kendisine, medine’ye git. orada halife hz. ömer vardır. derdini anlat. ömer,son derece adildir, elbette seni dinler, der. şamlı yahudi medine’nin yolunu tutar. yorucu bir yolculuktan sonra medine’ye ulaşır. halifeyi sorar. vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. i̇şte halife bu zattır, derler. adam hz. ömer’in yanına gider. selam verip yanına oturur. derdini anlatır. hz. ömer adamı dinler. sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “bilesin ki, ben nuşirevan’dan daha az adil değilim.” yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: “şam’daki idarecilerin giyim,kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, medine’deki halifede bulunan tevazu nerde.şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? hiç sanmıyorum.” kendi kendine böyle konuşur.sonunda şam’a varır. doğrusu valiye gitmek de istemez. çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. medine’deki halifenin size mesajıdır, der. vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. uzun müddet başını yerden kaldıramaz. sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir. yahudi vatandaş hayret eder. şaşırır. bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. merak ve dehşet içinde sorar. lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız der. şam valisi hz. sad, bak der, sana bu cümlenin hikayesini anlatayım. o zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın: i̇slam’dan önce ben ve bugün halife olan hz. ömer i̇ran taraflarına ticaret için gittik. yanımıza 200 deve almıştık. i̇ran’a vardık. orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. elimizde para da kalmamıştı. üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. adam iyi biriydi.bize yardım etti. sonra da; gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. şikayetimizi bir mütercim krala tercüme etti. kral nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğini söyledi. bize de, memleketinize dönün, dedi. biz tekrar han’a döndük. ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım,teklifinde bulundu. biz de gittik. huzura çıktık. hancı durumu nuşirevan’a anlattı. develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yeri anlattı. dikkat ettik, nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi. bir gün önceki mütercimi çağırttı. ona sorular sordu. sonra ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi. bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık. akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. durumu anlamak için hancıya sorduk. neler oluyor dedik. hancı şöyle dedi: sizin develerinize el koyan kişi nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. bunlar bir çete kurmuşlar. garibanların mallarına el koyuyorlar. siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. ama sizin sözlerinizi nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. ben sizinle gidip durumu anlatınca nuşirevan bu oyunu anladı. ama neden ayrı kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. hele yarın olsun anlarız, dedi. hz. sad, anlatmaya devam ediyor: ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. halk toplanmış seyrediyordu. sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. dediler ki, bunlardan biri nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. bunlar, buraya gelen iki arap’ı soymuşlar. ceza olarak nuşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti. hz. ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikayetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük. i̇şte hz. ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine “bilesin ki, ben nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor. senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı nuşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı? bu hadiseyi bire bir yaşayan yahudi vatandaş, hem arsasını hibe ettiği ve hem de i̇slam’a girdiği rivayet ediliyor.
      1muazzam.. - kara12 26.05.2017 20:37:16 |#3520715
    25. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hz. ömer'in müslüman olmadan önce yaşadığı bir olayı anlatmak istiyorum. ''hz. ömer bir gece kâbe'ye doğru gelirken, efendimiz'in orada ibadet ettiğini görür. gizlice efendimiz'e doğru yaklaşır ve ne yaptığını merak eder. o anda efendimiz hakka suresi'nden ayetler okumaktadır. sözün kalitelisini çok iyi bilen hz. ömer, içinden bunlar bir şair sözüdür diye bir şey geçirir. o anda efendimiz hakka süresi'nin 41. ayetini okur: "o(kur'an) bir şair sözü değildir; ne de az iman ediyorsunuz?" bu ayeti duyunca hz. ömer şaşırır, benim içimi mi okuyor bu adam, yoksa o bir kâhin mi der. efendimiz bir sonraki ayeti okur: "o(kur'an) bir kâhin sözü de değildir ne kadar az düşünüyorsunuz?" bu ayet karşısında bir kez daha sarsılır hz. ömer ve der ki: "bu sözler muhammedin uydurması mı?" o anda bir sonraki ayetleri okur efendimiz: " o(kur'an),âlemlerin rabbi tarafından indirilmedir.eğer bu sözleri muhammed uydurmuş olsaydı onu kıskıvrak yakalardık.sonra onu can damarından koparırdık!" bu ayeti de duyunca hz. ömer daha da sarsılır ve hemen orayı terk eder. ama günlerce, duyduğu o ayetlerin tesiri altında ezilir.''(alıntıdır) hz. ömer'in şairin sözü olmalı dediği hakka suresini de paylaşayım ve neden böyle dediği ayetlerdeki kafiyelere bakılırsa zaten anlaşılacak. bismillâhirrahmânirrahîm 69/hâkka-1: el hâkkah(hâkkatu). hakikat (vuku bulması gerçek olan). 69/hâkka-2: mel hâkkah(hâkkatu). hakikat (gerçek) olan (vuku bulacağı mutlak olan) nedir? 69/hâkka-3: ve mâ edrâke mel hâkkah(hâkkatu). ve hakikat olanın (vuku bulacak olanın) ne olduğunu sana bildiren nedir? 69/hâkka-4: kezzebet semûdu ve âdun bil kâriah(kâriati). karia'yı (korkunç olayı) semud ve ad (kavmi) yalanladılar. 69/hâkka-5: fe emmâ semûdu fe uhlikû bit tâgıyeh(tâgıyeti). fakat bu sebeple semud (kavmi) azgın (çok şiddetli) bir azapla helâk edildi. 69/hâkka-6: ve emmâ âdun fe uhlikû bi rîhın sarsarin âtiyeh(âtîyetin). ve amma, ad (kavmi) ise (o da) bu sebeple şiddetli dondurucu, azgın esen bir fırtına ile helâk edildi. 69/hâkka-7: sehharehâ aleyhim seb’a leyâlin ve semâniyete eyyâmin husûmen fe terel kavme fîhâ sar’â ke ennehum a’câzu nahlin hâviyeh(hâviyetin). (allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün. 69/hâkka-8: fe hel terâ lehum min bâkıyeh(bâkıyetin). artık onlara ait bir bakiye (geriye kalan bir şey) var mı, görüyor musun? 69/hâkka-9: ve câe fir’avnu ve men kablehu vel mu’tefikâtu bil hâtıeh(hâtıeti). ve firavun ve ondan öncekiler ve şehirleri alt üst olan kimseler o büyük hata ile geldiler (kıyâmeti, hesap vermeyi, ceza görmeyi inkâr etmişlerdi). 69/hâkka-10: fe asav resûle rabbihim fe ehazehum ahzeten râbiyeh(râbiyeten). böylece, rab'lerinin resûl'üne isyan ettiler. bunun üzerine onları şiddetli bir yakalamayla yakaladı. 69/hâkka-11: i̇nnâ lemmâ tagal mâu hamelnâkum fîl câriyeh(câriyeti). muhakkak ki (tufanda) su taştığı zaman, sizi (akıp giden) gemide biz taşıdık. 69/hâkka-12: li nec’alehâ lekum tezkireten ve teıyehâ uzunun vâıyeh(vâıyetun). onu sizin için bir ibret kılalım ve işiten kulaklar onu bellesin diye. 69/hâkka-13: fe izâ nufiha fîs sûri nefhatun vâhıdeh(vâhıdetun). artık sur'a tek bir üfleyişle üflendiği zaman. 69/hâkka-14: ve humiletil ardu vel cibâlu fe dukketâ dekketen vâhıdeh(vâhıdeten). ve yeryüzü (arz) ve dağlar yerlerinden kaldırılıp, tek bir çarpışla parçalandığı zaman. 69/hâkka-15: fe yevme izin vekaatil vâkıah(vâkıatu). i̇şte izin günü, o vakıa (büyük olay) vuku bulmuştur. 69/hâkka-16: ven şakkatis semâu fe hiye yevme izin vâhiyeh(vâhiyetun). ve sema yarılmıştır. artık o, izin günü zaafa uğramıştır (dengesi bozulmuştur). 69/hâkka-17: vel meleku alâ ercâihâ, ve yahmilu arşe rabbike fevkahum yevme izin semâniyeh(semâniyetun). ve o melek, onun (göğün) çevresi üzerindedir. ve izin günü rabbinin arşını üstlerinde taşıyanların sayısı sekizdir. 69/hâkka-18: yevme izin tu’radûne lâ tahfâ minkum hâfiyeh(hâfiyetun). i̇zin günü (rabbinize) arz olunacaksınız. sizden (size ait hiçbir şey) sır olarak gizli kalmaz. 69/hâkka-19: fe emmâ men ûtiye kitâbehu bi yemînihî fe yekûlu hâumukreû kitâbiyeh. o zaman kitabı (hayat filmi) sağından verilen kimse ise o zaman: “alınız, kitabımı okuyun.” der. 69/hâkka-20: i̇nnî zanentu enniy mülâkın hısâbiyeh. muhakkak ki ben, hesabıma mülâki olacağımı (hesabımla karşılaşacağımı) biliyordum. 69/hâkka-21: fe huve fî îşetin râdıyeh(râdıyetin). i̇şte o razı olduğu bir yaşayış içindedir. 69/hâkka-22: fî cennetin âliyeh(âliyetin). onlar yüksek bir cennettedirler. 69/hâkka-23: kutûfuhâ dâniyeh(dâniyetun). onun olgunlaşmış meyveleri yakınlaşmış (aşağı sarkmış) durumdadır. 69/hâkka-24: kulû veşrebû henîen bimâ esleftum fîl eyyâmil hâliyeh(hâliyeti). geçmiş günlerde yapmış olduğunuz şeyler sebebiyle (mükâfat olarak) afiyetle yeyin ve için! 69/hâkka-25: ve emmâ men ûtiye kitâbehu bi şimâlihî fe yekûlu yâ leytenî lem ûte kitâbiyeh. ve kitabı (hayat filmi) solundan verilen kimse ise o zaman: “keşke bana kitabım verilmeseydi.” der. 69/hâkka-26: ve lem edri mâ hısâbiyeh. ve hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. 69/hâkka-27: yâ leytehâ kânetil kâdiyeh(kâdiyete). keşke o (ölünce hayatım) bitmiş olsaydı. 69/hâkka-28: mâ agnâ annî mâliyeh. malım bana bir fayda vermedi. 69/hâkka-29: heleke annî sultâniyeh. benim saltanatım (mal gücüm) helâk oldu. 69/hâkka-30: huzûhu fe gullûh(gullûhu). onu tutun, sonra da onu bağlayın (kelepçeleyin)! 69/hâkka-31: summel cahîme sallûh(sallûhu). sonra onu alevli ateşe (cehenneme) atın! 69/hâkka-32: summe fî silsiletin zer’uhâ seb’ûne zirâan feslukûh(feslukûhu). sonra uzunluğu yetmiş arşın (zira) olan bir zincir içinde, öylece onu (cehenneme) sevkedin. 69/hâkka-33: i̇nnehu kâne lâ yu’minu billâhil azîm(azîmi). muhakkak ki o, azîm olan allah'a inanmıyordu (îmân etmiyordu). 69/hâkka-34: ve lâ yahuddu alâ taâmil miskîn(miskîni). ve yoksullara yemek vermeye teşvik etmiyordu. 69/hâkka-35: fe leyse lehul yevme hâhunâ hamîm(hamîmun). artık o gün, onun burada yakın bir dostu yoktur. 69/hâkka-36: ve lâ taâmun illâ min gıslîn(gıslînin). ve kanlı irinden başka bir yemek yoktur. 69/hâkka-37: lâ ye’kuluhu illel hâtiûn(hâtiûne). onu günahkârlardan başkası yemez. 69/hâkka-38: fe lâ uksımu bima tubsırûn(tubsırûne). artık hayır, gördüğünüz şeylere yemin ederim. 69/hâkka-39: ve mâ lâ tubsırûn(tubsırûne). ve görmediğiniz şeylere de (yemin ederim). 69/hâkka-40: i̇nnehu le kavlu resûlun kerîmin. muhakkak ki o, gerçekten kerim resûl'ün sözüdür. 69/hâkka-41: ve mâ huve bi kavli şâirin, kalîlin mâ tu’minûn(tu’minûne). o bir şairin sözü değildir. ne kadar az îmân ediyorsunuz? 69/hâkka-42: ve lâ bi kavli kâhin(kâhinin), kalîlen mâ tezekkerûn(tezekkerûne). ve bir kâhinin de sözü değildir. ne kadar az tezekkür ediyorsunuz. 69/hâkka-43: tenzîlun min rabbil âlemîn(âlemîne). âlemlerin rabbi tarafından indirilmiştir. 69/hâkka-44: ve lev tekavvele aleynâ ba’dal ekâvîl(ekâvîli). ve eğer, bazı sözleri bize karşı uydurmuş olsaydı. 69/hâkka-45: le ehaznâ minhu bil yemîn(yemîni). elbette onu sağından tutup alırdık (yakalardık). 69/hâkka-46: summe le kata’nâ minhul vetîn(vetîne). sonra mutlaka onun can damarını keserdik. 69/hâkka-47: fe mâ minkum min ehadin anhu hâcizîn(hâcizîne). ayrıca sizden hiçbiriniz ondan men edici olamaz (buna mani olamaz). 69/hâkka-48: ve innehu le tezkiretun lil muttekîn(muttekîne). ve muhakkak ki o (kur'ân), gerçekten muttakiler (takva sahipleri) için bir öğüttür. 69/hâkka-49: ve innâ le na’lemu enne minkum mukezzibîn(mukezzibîne). ve muhakkak ki biz, sizden (içinizde) tekzip edenler olduğunu (yalanlayanları) elbette biliyoruz. 69/hâkka-50: ve innehu le hasretun alel kâfirîn(kâfirîne). ve muhakkak ki o (kur'ân), kâfirlere elbette hasrettir. 69/hâkka-51: ve innehu le hakk'ul yakîn(yakîni). ve muhakkak ki; o (kur'ân), gerçekten hakk'ul yakîn'dir (kesin olarak hakk'ı bilmektir). 69/hâkka-52: fe sebbıh bismi rabbikel azîm(azîmi). o halde rabbini “azîm” ismiyle tesbih et.
      0devrik? - geceucanpirasa 21.06.2017 22:10:09 |#3677861
    26. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ''şiddet göstermeden güçlü, kuvvetli; zayıflık belirtmeden yumuşak ol.'' ''i̇nsanların en cahili, ahiretini başkasının dünyası için satandır.''
    27. 10
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "şu ümmet için en çok korktuğum şey, dili ve sözü ile âlim ; kalbi ile cahil olan kimsedir."
      1mükemmel +++ - kara12 27.11.2017 08:40:47 |#3599346
      1kesinlikle - mandalinakokusu 27.11.2017 10:53:16 |#3600487
    28. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hz. ömer(ra) peygamber efendimiz hz. muhammed (sav)den sonra en sevdiğim dini şahsiyettir adaletiyle duruşuyla bende yeri hep farklı olmuştur.. bu kadar çok sevdiğim bir şahsiyet hakkında biraz bilgi; --- spoiler --- üstünlükte ikinci odur hazret-i ömer (radıyallahü teâlâ anh), peygamber efendimizin kayınpederidir. hafsa validemiz onun kızıdır. hayatta iken cennet ile müjdelenmiş on kişiden ikincisi olup, hazret-i ebu bekir’den sonra eshab-ı kiramın en büyüğü, başka bir ifade ile, peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisidir. resulullahın da ikinci halifesidir. hazret-i ali, hazret-i ömer’i çok severdi. ona kızı ümmi gülsümü nikah etti, damadı yaptı. hicretten kırk sene önce doğdu. kureyşin büyüklerinden idi. çok güzel konuşurdu. önce resulullaha düşman idi. resulullah efendimizin duası bereketi ile müslüman olmakla şereflendi. resulullahı öldürmek için giderken okunan kur’an-ı kerimin fesahatı, belagatı, manalarının yüksekliği ve üstünlüğü karşısında hayran kalınca, hazret-i habbab, “müjde ya ömer! resulullah, allahü teâlâya dua ederek, (ya rabbi! bu dini, ebu cehil ile yahut ömer ile kuvvetlendir) buyurdu. i̇şte bu devlet, bu saadet sana nasip oldu” dedi. o da hemen resulullahın huzuruna giderek iman etti. müslüman olunca, resulullah efendimize, (allah ve müminler, yardımcı olarak sana yetişir) mealindeki âyet-i kerime indi. (enfal 64) hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (cebrail geldi, "ömer’in müslüman olmasından dolayı gökteki melekler birbirine müjde verip, bayram ediyorlar" dedi.) [hakim, ebu nuaym] (ömer’i müslüman olduktan sonra gören şeytan, yüzüstü yıkıldı.) [taberani, i̇. asakir, dare kutni] i̇bni mesud buyurdu ki: ömer iman ettiğinde peygamber efendimiz, mübarek elini ömer’in göğsüne koyup, (ya rabbi, bunun göğsündeki kötü sıfatı ve hastalığı çıkar, onun yerine iman ve hikmeti ver) buyurdu. ömer’in müslüman olması, müminlere rahmet oldu. o müslüman oluncaya kadar dini i̇slam aşikâre değildi. kâbe’de müslümanlardan hiç kimse namaz kılmamış idi. müslüman olunca, (ya resulallah haydi kâbe’ye gidip açıkça namaz kılalım) dedi, teklifi kabul buyurulup hep birlikte kâbe’ye gidildi. hazret-i ömer, orada, resulullahın ölü veya dirisini getirecek diye bekleyen müşriklere, (beni bilen bilir, bilmeyen bilsin ki, hattab oğlu ömer’im. karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen, yerinden kıpırdasın) dedi. hepsi geriye çekilip dağıldı. müslümanlar, harem-i şerifte yüksek sesle tekbir getirip, ilk defa meydanda namaz kıldılar. (m.ç.güzin - eshab-ı kiram) üstad nfk’nın şiirinden bazı yerleri aldık. hazret-i ömer can evinden vuruldu, bulanıktı, duruldu, havuzlar umman oldu, ömer müslüman oldu. sözü sözdü, gerçekti, kesin öldürecekti, bir kutlu ferman oldu, ömer müslüman oldu. cesurdu, gözü pekti, hemen kılıcı çekti, olaylar yaman oldu, ömer müslüman oldu. şoka uğradı bir an, yumuşatmıştı kur'an, i̇çi süt liman oldu, ömer müslüman oldu. olunca küfre pişman, dostları oldu düşman, i̇nkârı iman oldu, ömer müslüman oldu. hazret-i ömer, i̇slam dini uğruna malını, canını, her şeyini ortaya koydu. herkes gizlice hicret ederken o, hiç çekinmeden kahramanca ortaya çıkıp, (anasını ağlatmak, karısını dul bırakmak isteyen varsa gelsin) diyerek düşmanlara meydan okudu. (mirat-ı kâinat) bütün gazalarda bulundu. uhud’da resulullahın yanından ayrılmadı. resulullahın vefatından sonra karışıklık çıkmasını önledi. halifeye, her işinde yardım etti. hazret-i ebu bekir, vefat edeceği zaman eshab-ı kirama, size halife olarak ömer’i seçtim. yarın ahirette allahü teâlâya, "i̇nsanların en hayırlısını onların başına halife tayin ettim" derim dedikten sonra, hazret-i ömer’i halife tayin etti. onüçüncü yılda halife oldu. emir-ül-müminin ismini aldı. az zamanda o kadar çok yer aldı ki, tarihçileri şaşırttı. kudüs’e gidip, adaleti ile rumları hayran bıraktı. kadsiye zaferini kazanarak, orduları azak denizine kadar ilerledi. tunus’a kadar fetholundu. dörtbinden ziyade cami, mescid yapıldı. hazret-i muaviye’yi şam valisi yaptı. kendi de şam’a geldi. her sene hac yaptı. on buçuk sene ve yedi gün, dünyada hiç görülmemiş bir adalet ile halifelik yaptı. 23. yıl zilhiccesinde, bir sabah namazına giderken, mugire-tebni şu’be hazretlerinin kölesi ebu lü’lü firuz tarafından bıçakla karnına vurularak yirmidört saat sonra, 63 yaşında şehit oldu. hücre-i saadete defnedildi. çok âdil, abid, çok merhametli, aşağı gönüllü, fakirlikle yaşar bir zat idi. kudüs’e giderken deveye, kölesi ile nöbetleşe biniyordu. şehre girerken deveye binme sırası kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. kuvveti, adli, askerleri, üç kıtayı titreten i̇slam halifesini görmeye gelenleri hayrette bırakmıştı. o derece âdil idi ki, kendi oğlu günah işleyince allahü teâlânın emri kadar sopa vurulmasını emretti. eshab-ı kiram yalvardıkları halde, bir değnek eksik vurulmasına razı olmadı ve oğlu bu yüzden öldü. çok acıdı ve üzüldüğünü bildirdi ise de, pişman olmadı ve (allahü teâlânın hakkında hatır olmaz. ahirette çekmekten, dünyada cezasını bulmak iyidir) buyurdu. ölünceye kadar, bütün âlem-i i̇slam, resulullah zamanındaki huzur, safa ve rahatlık içinde yaşadı. çeşitli hadis-i şeriflerle meth olundu. (benden sonra peygamber gelseydi, ömer peygamber olurdu) hadis-i şerifi, yüksekliğini anlatmaya yetişir. faziletini, kıymetini bildirmek için, din âlimleri ve dinsizler tarafından ciltlerle kitap yazıldı. eshab-ı kirama derecelerine göre saygı gösterirdi. bedir gazasında bulunanlara daha çok kıymet verirdi. haşimileri, hepsinden üstün tutardı. hazret-i ali’yi hepsinden yüksek bulundurur, işlerinde ona danışırdı. hazret-i ömer’i metheden hadis-i şeriflerin çoğunu hazret-i ali bildirmiştir. (eshab-ı kiram, mesabih, m.ç.güzin) bir gün resulullah efendimiz buyurdu ki: (rüyamda ümmetim bana arz olundu. cümlesi önümden geçip, birbir seyreyledim. kiminin gömleği dizinde idi. kiminin dizinden aşağı, kiminin dizinden yukarı idi. lakin ömer’i bir gömlek ile gördüm ki, yerde sürünürdü.) sahabe-i güzin, ya resulallah, nasıl tabir buyurdunuz diye sorunca, buyurdu ki: (din-i mübin ile [dine bağlılık, dinin kuvvetlenmesi ile] tabir ettim.) hilafet zamanı uzun oldu, i̇slamiyet dünyaya yayıldı. (tirmizi) abdullah ibni ömer dedi ki: resulullah buyurdu ki, (rüyada kana kana süt içtim, fazlasını da ömer bin hattaba verdim.) ya resulallah! ne ile tabir ettiniz diye sorulunca, buyurdu ki: (i̇lim ile tabir ettim.) (müslim) daima görüşü [ictihadı] isabet ederdi. bir gün, bir münafık ile bir yahudi, bir hususta anlaşamadı. yahudi davayı halletmek için, resulullaha gelmek istedi. o kişi de yahudilerin reisine gitmek istedi. sonunda, resulullaha geldiler. yahudi o davada haklıydı, onun lehine hüküm verildi. çıkınca, o kişi bu hükme razı olmayıp, (bir de ömer’e gidelim) dedi. hazret-i ömer yahudilere düşman olduğu için davayı kendisinin kazanacağını sanıyordu. hazret-i ömer’e davayı halletmesi için geldiler. yahudi, davayı anlattı. hazret-i ömer onun münafık olduğunu anlayıp, (olay bu yahudinin anlattığı gibi midir?) diye sordu. o kişi, evet, öyledir. ama ben o hükme razı olmadım, sen hüküm veresin, dedi. hazret-i ömer; (siz az bekleyin) buyurdu. hemen içeriden kılıcını getirip münafığın boynunu vurdu, (resulullahın hükmüne razı olmayanın hükmü budur) buyurdu. bunun üzerine, resulullah efendimiz, (hak ile bâtılı ayırt edici ömer’dir) buyurup, hak ile bâtılı ayıran anlamında faruk lakabını verdi ve ömer-ül-faruk denildi. (m. ç. güzin) makam-ı i̇brahim için, kadınların örtünmesi için ve bedir gazasında alınan esirler için, içkinin haram edilmesi için allahü teâlâ, hazret-i ömer’in sözüne uygun âyet-i kerime gönderdi. bedir’de alınan esirlere yapılacak muamele hakkında, sahabe-i kiramın reyleri [ictihadları] farklı olmuştu. ömer-ül faruk ve sad ibni muaz esirleri öldürelim dedi. diğer sahabiler ise, para karşılığı bırakalım, demişlerdi. server-i âlem de, bu reyi kabul buyurup salıverdiler. sonra, şu âyet-i kerime gelerek birinci reyin doğru olduğu bildirildi: (savaşta alınan esirleri mal karşılığı olarak salıvermek, hiçbir peygambere yakışmaz. yer yüzünde onların çoğunu öldürmek, zayıflamalarına sebep olur. siz dünya malını istiyorsunuz. allah ise, sevap kazanmanızı, cennete ve nimetlere kavuşmanızı istiyor. allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.) [enfal 67,68] bu âyet-i kerimeler indikten sonra peygamber efendimiz buyurdu ki: (eğer azap geri çevrilmeseydi, ömer ile sad bin muaz’dan başka kimse kurtulmazdı.) [beydavi, mealim-üt-tenzil] hazret-i ömer buyurdu ki: (vallahi allahü teâlâ bana üç şeyde de muvafakat etti: 1– ya resulallah, ne olaydı makam-ı i̇brahim’i namaz kılınacak yer yapsaydınız dedim. hemen bekara suresinin, (makam-ı i̇brahim’i namazgah edinin!) mealindeki 125. âyeti indi. 2– dedim ki, ya resulallah! sizin yanınıza biz de geliyoruz, müşrikler de geliyor. ne olurdu müminlerin anneleri tesettüre girseydi. hemen allahü teâlâ hicab âyetini gönderdi. 3– resulullahın bazı hanımları birbirleri ile niza etmişler. bu olayı işitince gidip, [resulullahın hanımı ve kendi kızı olan] hafsa’ya: “resulullahı üzerseniz, allahü teâlâ, ona sizden daha iyi hatunlar verir” dedim. hemen allahü teâlâ; tahrim suresinin (eğer o sizi boşarsa, rabbi ona, sizden daha iyi hanımlar verebilir) mealindeki 5. âyetini gönderdi. (mealim-üt-tenzil) hadis-i şerifte buyuruldu ki: (allahü teâlâ, hakkı ömer’in diline ve kalbine yerleştirdi.) [tirmizi, ebu davud, i̇. ahmed, hakim, taberani, i̇bni neccar, i̇. münavi] hazret-i ömer’in tarihi konuşması hazret-i ömer, halife olunca cihada teşvik için buyurdu ki: (ey resulün eshabı! arabistan, ancak sizin atlarınıza arpa yetiştirebilir. halbuki allahü teâlâ, muhammed aleyhisselamın ümmetine, yeryüzünün her tarafında, yer, ülke vereceğini, habibine vaad etti. hani, bu vaad edilen ülkeleri zaptederek, dünyada ganimete, ahirette gazilik ve şehitlik rütbesine nail olmak isteyen erler nerede? din uğruna can ve baş feda ederek, vatanlarını bırakıp, allahü teâlânın kullarını zalimlerin pençelerinden kurtaracak gaziler nerede?) i̇şte i̇slam ülkelerinin, üç kıta boyunca, hızla genişlemesine, milyonlarca insanın küfürden kurtulmalarına sebeplerden biri de hazret-i ömer’in bu ibretli konuşmasıdır. bundan sonra, eshab-ı kiram ölünceye kadar cihad ve gaza etmeye ahd ve ittifak etti. halifenin gösterdiği şekilde ordular kurulup, ehl-i i̇slam, yerlerini yurtlarını terk ile arabistan’dan çıkıp, her tarafa yayıldı. gidenlerin çoğu, geri dönmeyip, gittikleri yerlerde, ölünceye kadar cihad etti. böylece, az vakitte çok ülke alındı. o vakit iki büyük devlet vardı. biri rum i̇mparatorluğu, diğeri i̇ran devleti idi. ehl-i i̇slam, ikisine de galip geldi. acem devleti, büsbütün ortadan kalktı. ülkelerinin hepsi, müslümanların eline geçti. ahalisi müslüman olmakla şereflendi. “ömer cennet ehlinin ışığıdır” hazret-i ömer, medine'ye hicretle şereflenen, allahü teâlânın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (muhacirlerin ve ensarın önce imana gelenlerinden ve onların yolunda gidenlerden allah razıdır. onlar da allah’tan razıdır. allah, onlar için cennetler hazırladı.) [tevbe 100] hazret-i ömer, peygamber efendimizin kayınpederi olmakla, mübarek kızı hafsa validemiz de müminlerin annesi olmakla şereflendi. bir âyet-i kerime meali: (resulullahın zevceleri müminlerin anneleridir) [ahzab 6] resulullah ile akraba olmak şerefi çok büyüktür. i̇manlı olan her akrabası muhakkak cennetliktir. çünkü hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (allahü teâlâ bana söz verdi ki, kızlarını aldığım ve kızlarımı verdiğim aileler, cennette benimle beraber olacaktır.) [deylemi] ağaç altında söz verenlerden idi. allahü teâlâ, ağaç altında sözleşme yapılan eshabdan da razı olduğunu bildirdi. âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki: (ağaç altında, sana söz veren müminlerden, allah razıdır.) [fetih 18] bedir savaşına katılanlardandır. bedir ehlinin şânı için hadis-i şerifte buyuruldu ki: (bedir savaşına katılan müslümanlar cennetliktir.) [dare kutni] âl-i i̇mran suresinin (i̇şlerinde onlara danış) mealindeki 159. âyeti, hazret-i ebu bekir ve hazret-i ömer ile müşavere etmek için geldi. hazret-i ömer’in faziletini bildiren hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir: (ömer cennettedir.) [tirmizi, i̇bni mace, taberani, i̇. asakir, beyheki, dare kutni, hakim, ebu nuaym, i̇bni said] (ömer müslüman olduktan sonra, şeytan her görüşte mutlaka yüz üstü düşmüştür.) [taberani] (gökte hiç bir melek yoktur ki ömer’i sevip hürmet etmesin. yer yüzünde de hiç bir şeytan yok ki ondan kaçmasın.) [i̇bni asakir, i̇bni adiy, i̇bni cevzi] (şeytan senden korkuyor, ya ömer.) [i̇. ahmed] (şeytan ömer’in gölgesinden kaçar.) [buhari, müslim, begavi, i̇bni asakir, i̇bni adiy] (güneş, ebu bekir hariç, ömer’den daha hayırlı bir kimsenin üstüne doğmadı.) [tirmizi] (benden sonra hak, her zaman ömer iledir.) [hakim, taberani, ibni asakir] (benden sonra peygamber gelmeyecek. eğer gelseydi, ömer peygamber olurdu.) [deylemi, tirmizi, i̇. münavi] (allahü teâlâ ömer’e rahmet etsin, acı da olsa hakkı söyler.) [tirmizi] (allahü teâlâ kıyamet günü önce ömer’e selam verecektir.) [hakim] (cibril dedi ki: "ömer’e selam söyle, rızası hikmet, gazabı izzettir.) [i̇bni adiy] (ömer cennet ehlinin ışığıdır.) [e.nuaym, i̇.asakir] (ömer’in cennette derecesi, ebu bekir hariç, ümmetimin hepsinden yüksektir.) [i̇bni mace] (miracda, ömer’e verilecek olan köşkü gördüm.) [buhari, müslim] (cennete girdim. bir köşkte bir huri [cennet kızı] gördüm. sen kimin içinsin dedim. ömer ibni hattab için yaratıldım dedi.) [buhari ve müslim] (cebrail aleyhisselama, ömer’in üstünlüklerinden sordum. onun kıymetini, nuh aleyhisselamın peygamberlik zamanı kadar [ 950 yıl] anlatsam, bitiremem. bununla beraber, ömer’in bütün kıymetleri, ebu bekrin kıymetlerinden biridir, buyurdu.) [ebu ya’la] (ya eba bekir, meleklerden mikail gibisin, o rahmetle iner. enbiyadan ise i̇brahim gibisin, o inkârcı kavmine, bana uyan bendendir, isyan edene ise allah gafur rahimdir" dedi. ya ömer, sen de meleklerden cibril gibisin, o, kâfirlere şiddetle iner. enbiyadan da nuh gibisin, o "ya rabbi, yer yüzünde hiç kâfir bırakma" dedi.) [taberani, ebu nuaym, i̇. asakir] fetih suresinde, (eshab-ı kiram kâfirlere karşı çok şiddetlidir) buyuruluyor. hazret-i ömer bunların başında gelirdi. peygamber efendimiz cemaatle namaz kıldırırken firavunun, “ben sizin en büyük rabbiniz değil miyim” dediğini bildiren âyeti okuyunca hazret-i ömer, namaz esnasında, gazaba gelerek, “ben o zaman olsa idim, boynunu vururdum” dedi. namazdan sonra resulullah efendimiz, (namazda iken konuşulmaz ya ömer, namazını iade et) buyurdu. hazret-i ömer namazı iade edeceği sırada cebrail aleyhisselam gelip, (allahü teâlâ ömer’in namazını kabul etti, yeniden kılması gerekmez) dedi. (m. ç. güzin) eshab-ı kiramın tamamı evliya idi. resulullah efendimiz, hazret-i ömer’e ikram olmak için buyurdu ki: (geçmiş ümmetler içinde gelecekten keramet ehli zatlar vardı. ümmetimin içinde de ömer onlardan biridir.) [buhari, müslim,tirmizi] hazret-i ömer, medine’de kalabalık bir cemaate hutbe okurken, i̇ran’a gönderdiği ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, kumandana (ya sariye arkanı dağa ver) buyurdu. o da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. (şevahid-ün nübüvve) hazret-i ömer: “bu söz benim için dünyalara bedeldi” buyurarak şöyle anlattı: (peygamber efendimizden umre'yi ifa etmek için izin istedim; bana izin verip, şöyle buyurdu: (kardeşim ömer, bizleri duandan unutma!) [tirmizi, ebu davud] hadis âlimleri söz birliği ile bildiriyorlar ki: ebu musa eşari dedi ki, resulullah ile bir bahçede oturuyorduk. biri kapıya vurdu. resulullah (kapıyı aç ve gelene cennetlik olduğunu müjdele) buyurdu. kapıyı açtım. ebu bekir içeri girdi. resulullahın müjdesini kendisine söyledim. kapı yine vuruldu. (kapıyı aç ve gelene cennetlik olduğunu müjdele!) buyurdu. kapıyı açtım. ömer içeri geldi. ona da müjdeyi söyledim. kapı yine vuruldu. (kapıyı aç! gelene cennetlik olduğunu müjdele ve başına belalar geleceğini de söyle!) buyurdu. kapıyı açtım. osman içeri girdi. müjdeyi ve allahü teâlânın kaderini kendisine söyledim. allahü teâlâya hamd olsun. kazalarda, belalarda ancak allahü teâlâya sığınılır dedi. (buhari, müslim - kurretül ayneyn) resul-i ekrem, hazret-i ömer’in şehit olacağını yani cennetlik olduğunu haber verdi. i̇lk üç halife ile dağa çıktıkları zaman dağ sallandı. peygamber efendimiz buyurdu ki: (ey dağ, sallanma! senin üstünde bir nebi, bir sıddık, iki de şehit [ömer ve osman] vardır.) [buhari- kurretül ayneyn] i̇mam-ı a’zam hazretleri buyuruyor ki: peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi, hazret-i ebu bekir, sonra hazret-i ömer, sonra hazret-i osman, daha sonra hazret-i ali’dir. her müslümanın eshab-ı kiramın hepsini hayırla anması gerekir. (fıkhu’l-ekber) --- spoiler ---
    29. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: hz ömer'in adaleti) (bkz: kıssadan hisse) nerede hz ömer'in devlet adamlığı adaleti nerede günümüzdeki devlet adamları ve adaletleri! --- spoiler --- hz. ömer’in (r.a.) halifeliği devri o dönemde şam valisi, rasûlullah efendimizin (s.a.v.) önde gelen sahabelerinden olan sâ‘d b. ebî vaqqâs hazretleridir. şam’daki bir camiyi genişletmek ister. bu sebeple de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır. herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. ancak şam’da yaşayan bir yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. vali arsasının değerini fazlasıyla verse de, yahudi vatandaş arsasının kamulaştırılmasına rıza göstermez. bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir. arsasını kaybeden yahudi, komşusu olan bir müslüman’a derdini anlatır. sızlanır... bana zulmedildi, der. müslüman komşu da kendisine; - medine’ye git, der. orada halife ömer b. hattâb vardır. derdini anlat. ömer, son derece âdildir, elbette seni dinler. şamlı yahudi medine’nin yolunu tutar… yorucu bir yolculuktan sonra medine’ye ulaşır. halifeyi sorar. vatandaşlar bir hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. i̇şte halife bu zattır, derler. adam hz. ömer’in yanına gider. selam verip bir kenara oturur. derdini anlatır. hz. ömer adamı dinler. sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının üzerine şu cümleyi yazar: “bilesin ki, ben nûşirevan’dan daha az âdil değilim.” kısa ve özlü bir cümle. yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. ama yolda giderken de kendi kendine şöyle konuşur: - ‘şam’daki idarecilerin giyim-kuşam ve oturdukları yerdeki ihtişam ve debdebe nerde… medine’deki halifede bulunan tevâzu nerde. şam’dakiler şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? hiç sanmıyorum.’ kendi kendine böyle konuşur… sonunda şam’a varır. doğrusu valiye gitmek de istemez. çünkü sonuç alamayacağı kanaatindedir. bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar gittim, bâri halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. valinin huzuruna çıkar ve deri parçasını uzatır. - medine’deki halifenin size mesajıdır, der. vali bu cümleyi okuyunca, sapsarı kesilir. uzun müddet başını yerden kaldıramaz. sonra endişe içinde, başını kaldırıp şöyle der; - arsanız size geri verilmiştir. yahudi vatandaş hayret eder. şaşırır. bir tek cümlenin valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. merak ve dehşet içinde sorar: - lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır mısınız, der. şam valisi hz. sâ‘d, bak der; - sana bu cümlenin hikâyesini anlatayım. o zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın. i̇slâm’dan önce ben ve bugün halife olan hz. ömer i̇ran taraflarına ticaret için gittik. yanımıza 200 deve almıştık. i̇ran’a vardık. orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el koydular. çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. elimizde para da kalmamıştı. üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. hanın sahibine de sıkıntımızı anlattık. adam iyi biriydi. bize yardım etti. sonra da; gidip krala durumunuzu anlatın, o âdil bir adamdır, mutlaka size yardım eder, dedi. biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. şikâyetimizi bir mütercim krala tercüme etti. kral nûşirevan dikkatle dinledikten sonra, her birimize birer kese altın verdi ve vak’ayı inceleteceğini söyledi. bize de, ‘memleketinize dönün’, dedi. biz tekrar han’a döndük. ama doğrusu sonuçtan çok da memnun olmamıştık. hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var, dedi. gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım, teklifinde bulundu. biz de gittik. huzura çıktık. hancı durumu nûşirevan’a anlattı. develerimize el koyan kişilerin kıyafetini, halini, hadisenin geçtiği yeri anlattı. dikkat ettik, nûşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi. bir gün önceki mütercimi çağırttı. ona sorular sordu. sonra ayağa kalktı, her birimize 2’şer kese altın verdi, - akşama kadar develeriniz gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. ama giderken biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, tâlimatını verdi. bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık. akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. durumu anlamak için hancıya sorduk. neler oluyor dedik. hancı şöyle dedi: - sizin develerinize el koyan kişi nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir. bunlar bir çete kurmuşlar. garibanların mallarına el koyuyorlar. siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. ama sizin sözlerinizi nûşirevan’a yanlış tercüme etmiş. böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. ben sizinle gidip durumu anlatınca nûşirevan bu oyunu anladı. ama neden ‘ayrı kapılardan gidin’, dedi, ben de anlayamadım. hele yarın olsun anlarız, dedi. hz. sâ‘d, anlatmaya devam ediyor: - ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. kapının çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm. halk toplanmış seyrediyordu. sordum kim bunlar ve suçları ne, diye. dediler ki, bunlardan biri nûşirevan’ın büyük oğlu diğeri de veziridir. bunlar, buraya gelen iki arab’ı soymuşlar. ceza olarak nûşirevan ikisini de asarak idam etmiştir. neticede nûşirevan kendi öz oğlunu da idam etmişti. hz. ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikâyetlerimizi yanlış tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük. i̇şte hz. ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine, “bilesin ki, ben nûşirevan’dan daha az âdil değilim” sözüyle bana bunu hatırlatıyor. halkına zulmedersen, seni darağacına çekerim diyor. senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı nûşirevan’ın öz oğlunun gözyaşına bakmadığı gibi. şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı. --- spoiler ---
    30. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hz. ömer, bürokraside göreve getireceği kimsenin sahip olduğu malların bir listesini alır ve daha sonra malında kaynağını açıklayamadığı bir artış görürse bu kısmı müsadere ettirirmiş.
    31. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
    32. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Hz. Ömer'in Ebu Osman en-Nehdi'ye halka kapısını kapatmaması için yazdığı mektup Ebu Osman(ra) şöyle anlatıyor: Biz Azerbaycan'da iken Hz. Ömer'den şöyle bir mektup aldık: 'Ey Utbe b. Ferkad! Şunu bilesin ki elde edilen ganimetler ne annenin ve ne de babanın kazancı değildir. Sen evinde karnın ne ile doyuruyorsan Müslümanlara da ondan yedirmelisin. Sakın müşriklerin yaptıkları gibi dünya nimetlerine dalıp aşırılığa kaçma. İpekli elbiselerde giyeyim deme.' (Terğib,3/458 Müslim)